22.09.2008

Cumhuriyet Korkusuz İnsanlar İster | Sedat ONAR



Cumhuriyet Korkusuz İnsanlar İster

Adı, Muzafferiye Tekin.

Aman ha, Ergenekoncu Muzaffer Tekin’le karıştırmayın.

Gerçekten’de adı Muzafferiye.

81 yaşında, asil bir Cumhuriyet kadını…

Aslen Aydın Karacasu’lu. Yıllar önce Kuyucak’a gelin gittiği için artık Kuyucak’lı kabul ediyor kendini…

Kurtuluş Savaşında İzmir’e ilk giren süvarilerden Karacasu’lu Arif Çavuş’un, yani bir gazinin kızı. O yüzden adı Muzafferiye. Zafer kazanan bir ordunun çavuşunun Kurtuluş Savaşını hissederek yaşadığına dair en güzel sembol. Erkek olsaymış, babası Muzaffer adını koyacakmış, kız olunca Muzafferiye koymuş.

Çocuklarının hepsini dikiş dikerek okutacak kadar aydın, 81 yaşında olmasına rağmen her gün gazetesini ve kitabını okuyacak kadar kültürlü…

Her şeyden önemlisi Türkiye’nin meseleleri ile ilgili, Cumhuriyet’e sahip çıkacak kadar özverili ve cesaretli… Korkusuz…

Nereden mi tanıyorum? Komşum…

Ergenekon iddianamesinin açıklanmasından sonra, herkesin yelkenleri suya indirip, mevzi gerisine geçtiği, kurunun yanında yaşında yanacağı bir ortamda hala sesini yükselten insanlardan biri.

Üzülüyor. Ama umutsuz değil… Cumhuriyet’in nereden nerelere geldiğini düşünüp, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sahip çıkması gereken insanların ihanetlerini görmesine rağmen; mücadele etmeye, Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmaya devam ediyor.

Beş vakit namazında, ama laik, Cumhuriyetçi. 81 yıllık ömründe dini siyasete alet edenlerin, dinden nemalanan insanların yaptıklarını görerek tecrübe edinmiş. Dini kullanarak, insanların samimi duygularını sömürerek kazanç elde edenleri tanıyor. Bu nedenle devletin vatandaşın inançlarına karışmamasını ve devlet katında inançların temsil edilmesinin bu millete zarar verdiğini bizzat yaşarak öğrenmiş…

Sadece bir anısını aktaracağım. Bizzat dinledim. Kısa ve net…

“Son yıllarda Cumhuriyet’e en büyük zararı siyasetçiler ve bu siyasetçilere yalakalık yapan bürokratlar verdi. Her şeyi bir anda yapmadılar. Adım adım, sinsi sinsi yaptılar. Zira Kurtuluş Savaşı’nda emekleri olmadığı ve bu toprakların nasıl kazanıldığını bilmedikleri için Cumhuriyet’in verdiği hürriyet ortamını hovardaca harcamaya kalktılar.

Çocukluğumdan beri Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılırdım. Büyük coşku ve heyecanla kutlanırdı. Köyden insanlar bile temiz elbiselerini giyerek, kutlamalara gelir, heyecanla Cumhuriyet’i kutlardık. Derdimiz Cumhuriyet’i kutlamadan daha çok, Cumhuriyeti kurarken emek sarf eden ve bize bu hürriyet ortamını sağlayan kadrolara olan şükran duygularımızı sunmaktı.

İlçelerde devletin kaymakamı, belediye başkanı, komutanı velhasıl kim varsa kutlamaları önemser, temsil ettikleri makama uygun olarak davranırlardı. Uzun yıllar hiç aksatmadan kutlamalara katıldım.

Ancak son yıllarda araya hastalıklar ve yaşlılık girdiği için bir süredir kutlamalara katılamıyordum.

Bayrama gidenlerden kutlamaları dinlerdim. Son dört beş yıldır kutlamalara gidemediğim için bana anlatılanlara inanmamaya başladım.

Gidenlere, “Bayram nasıldı? Kimler katıldı?” diye sorduğumda, bana “Sönüktü, zaten askerler dışında kimse hanımını bile bayrama getirmedi” diye söylenmeye başlandı.

Nasıl olurdu? Aydın-Kuyucak Kuvvay-ı Milliye’nin ilk örgütlendiği yerlerden biriydi. Cumhuriyet’in harcında Kuyucak’lıların da teri ve emeği vardı. Anlam vermiyordum. Neden sahip çıkılmıyordu?

Geçen sene dayanamadım. Hasta halimle, eşini Cumhuriyet Bayramı’na getirmekten korkan ve acizlik içinde bulunan bürokratlara bir ders vermeye karar verdim. Döpiyesimi giydim. Yakama Atatürk rozetimi de taktım. Sabahın erken saatlerinde tek başıma evden ağır ağır tören alanına geldim. Protokol tribünündeki boş bulduğum bir sandalyeye oturup, beklemeye başladım.

Benden sonra ağır ağır bürokratlar gelmeye başladı. Heyecanla takip etmeye başladım.

Kaymakam geldi. Yanında eşi yok…

Belediye Başkanı geldi, yanında eşi yok…

Jandarma Komutanı geldi, eşi yanında…

Diğer bürokratları saymıyorum. Askerler dışında kimsenin eşi yok. Cumhuriyet kadınsız kuruldu ya! Kadının hiç emeği olmadı sanki…

Hükümet nasıl davranıyorsa, alttaki bürokrat da öyle davranıyor. Üzüldüm. Suratım asıldı. Eşinizi törene getirmekten bu kadar mı korkuyordunuz? Hani, askerde iken hayatınız pahasına Cumhuriyet’e sahip çıkacağınıza yemin etmemiş miydiniz? Yemininiz nerede kalmıştı?..

Protokolde oturmama rağmen bürokratlar benim kim olduğumu bilmiyordu. Ama fısıltıyla birbirlerine benim kim olduğumu soruyordu.

Ben onlara söyleyeyim. Ben kim miyim?

Ben İstiklal Madalyalı Karacasulu Arif Çavuş’un kızı Muzafferiyeyim. Cumhuriyet kızıyım. Babamın anlattıkları ile büyüdüm. Hatıralarına bu yaşıma rağmen sahip çıkacağım. Çünkü Cumhuriyet’i sokakta bulmadık. Cumhuriyet korkak değil, cesaretli insanlar ister…”

Sağol Muzafferiye teyze. Ben, anlattığın bu kısa olaydan bir kitap dolusu ders aldım.

Keşke… Neyse, boş ver. Ellerinden öperim. Allah uzun ömürler versin. Size ve sizin gibi Cumhuriyet kızlarına…

Tarih : 27.07.2008

Hiç yorum yok: