22.09.2008

Bayrağa Kurşun | Sedat Onar






Bayrağa Kurşun

İlk kurşun, 1996 yılının 23 Haziran’ında Ankara’da atıldı.

HADEP denilen partinin Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda yapılan 2nci Olağan Kongresinde binlerce kişinin ve parti yöneticilerinin gözü önünde Faysal Akcan isimli bir mahlukat salonun çatısındaki Türk bayrağını yere attı. Bayrağın yere düşmesiyle, spor salonunu dolduran vahşi kalabalık adeta zafer kazanmış olmanın verdiği bir hisle hayvani çığlıklar atmaya başladı.

Bu olaya o zaman koskoca Türkiye’den cılız birkaç tepki dışında doğru dürüst tepki bile verilmedi.

Olay Cumhuriyetimizin tam kalbinde olmuştu...

Ben o zaman Elazığ’daydım. Televizyonu herkesten fazla kahrolarak seyretmiştik. Çünkü bu olaydan 2 ay önce 27 Nisan 1996 tarihinde Ayhan Hocaoğlu isimli bir uzman çavuşumu şehit vermiştim. O yere atılan bayrağa en son Ayhan’ın kanı damlamıştı. Kahrımız ondan dolayı herkesten fazlaydı.

Bekledik... Koskoca Ankara’da bu olayı duyup, müdahale edecek ve o meşum kongreyi derhal sona erdirecek bir yetkili bekledik. Çıkmadı. Daha sonra bayrağı yere atan o melanet adam 22 yıl hapis cezası aldı ama ne fayda...

Türk tarih ve geleneklerinde bayrağımızı yere atan hiçbir zaman yaşatılmamıştır. Hatta yeni nesiller belki hatırlarlar: Kıbrıs’da yeşil hat üzerinde bulunan bir Türk Bayrağını indirmek için kudurmuş gibi direğe tırmanmaya çalışan bir densiz aynı anda kafasından vurularak yere indirilmişti. O zaman Yunanlılar da bu bayrak işinin ciddiyetini öğrenmişti.

Neyse... Ardından ikinci kurşun Mersin’de atıldı. 21 Mart 2005 tarihindeki Nevruz azgınlıkları sırasında bayrak indirilip, yakılmaya çalışıldı. Millet ayağa kalktı. Ama yine kendilerine demokrat süs vermiş tipler “Ne olacak? Olay provokasyon, işin içinde çocuk var. Küçücük bir çocuk nedeniyle koparılan şu şovenist yaygaraya bakın...” bile deyip olayı hafife almaya çalıştılar.

Daha sonra benzer olay İstanbul’da yaşandı. Gösteri yapan PKK sempatizanlarının yürüyüş yaptığı güzergahta bulunan iki genç kızımız Türk bayrağı salladılar diye sempatizanların saldırısına uğradı. Yine koskoca İstanbul’dan tık yok...

Cizre’de bayrak yakma olayı da böyle geldi. Üç kurşun yememize rağmen gıkımız çıkmadı. Merhamet gösterdik.

Biz dağın tepesinden kopan çığı önemsemedik ve böyle giderse çığın altında kalma riskimiz doğacak...

Özcan Deniz’in ayağından kurşunlanmasına yarım sayfa ayıran büyük gazetelerimiz, Cizre’de Türk Bayrağına yapılan aşağılık harekete minnacık bir yer ayırmıştı. Aslında bu hepsinden de kahrediciydi. Önemsememek. Duyarsızlaşmak. Olayları basite indirgemek. Milletin değerlerini hafife almak...

Bazı yazarlarımızda: “Provokasyonlara alet olmayalım, demokratik düzen içinde olaylara müdahale edilsin, olayı gerçekleştirenler küçücük çocuklar, bakın dün Batman’da bir komiser gösterici çocuklara şeker dağıtarak olayları yumuşattı...” gibi ipe sapa gelmez açıklamalarda bulundular.

Bir: bayrağın indirilmesini gösteren gazete fotoğraflarına baktığımızda, bayrağı indirenlerin çoluk çocuk olmadığı kabak gibi ortada. Hatta içlerinde yaşını başını almış, kıçının kılı bile ağarmış mahlukatlar bile var. Olay hafife alınamaz. Bizler Amerikalılar gibi bayrağımızın yakılmasına, indirilmesine, ondan elbise yapılmasına, dalga geçilmesine tahammül edemeyiz. Bugün bayrağımızın indirilmesini kaale almazsak, yarın donumuzu indirmeye kalktıklarında da kaale alacak kimse kalmaz.

İki: bayrağa karşı yapılan saldırıların sıklığı artmaya başladı. Bir o kadar da bu saldırılara karşı hoşgörü ve vefasızlık başladı. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında o bayrağın dalgalanması için atalarımız canlarını nasıl verdilerse, Cizre’de de polis ve askerimizden bunu beklerdik. O bayrak indirilmemeliydi...Buna kimse göz yummamalıydı...

Üç: bu bayrağa tahammül edemeyen bu milletin düşmanıdır. Daha ötesi yok.. İster sağcı, ister solcu, ister Alevi, ister Sünni, ister Türk, ister Kürt kim olursa olsun bu bayrağın gölgesinde yaşamak için kader birliği yapmış herkes buna tepki göstermelidir.

Tepkisizlik yarın Meclisimizdeki, Anıtkabir’deki bayrağımıza el uzatacaklara cesaret verir.

Bayrak bir ülkenin bağımsızlığını ve özgürlüğünü temsil eder. Bayrağını indirten milletler de sömürge olmaya ve köle olarak yaşamaya mahkum olur.

Benim yazılarıma alışık olanlara bu yazı çok somurtkan gelecek. Hiç mizah yapamadım. İçimden gelmedi. Düşmanın elinin namahremimize uzanması benim canımı çok sıktı, ama çok...

Sedat ONAR

Hiç yorum yok: