22.09.2008

30 Bin Kişinin Katili! | Sedat ONAR




30 Bin Kişinin Katili!

Bölücü başı Apo’nun 1999 yılında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinin hemen akabinde içlerinde üst düzey devlet adamlarının beyanları da dahil olmak üzere nereye baksak, nerede bir şey okusak, nerede bir şey duysak hep aynı ifade: “30 bin kişinin katili Apo!”

“30 bin kişinin katili” ifadesi acaba Türk Devleti tarafından bilinçli bir psikolojik harp malzemesi mi, yoksa bilgisizlikten kaynaklanan bir kolaycılıkla mı ortaya atıldı anlamak mümkün değil. Kimi okumuş yazmışlarımız rakamların bu kadar büyütülerek verilmesinin psikolojik savaşın bir parçası olduğunu, kimi 25 yılda günlük terör kayıplarını üst üste koyduğunda zaten bu rakamın kolaylıkla bulunabildiğini iddia edip dursun; bu rakamlar adeta darbımesel gibi dilimize yapıştı kaldı..

Günlük kahvehane siyasetiyle iştigal eden vatandaşlarımız, artık İmralı sakini Apo’nun 30 bin kişinin katili olduğunu biliyor. Zaten sokaktaki vatandaştan terör zayiatları istatistiğini tutmasını beklemek mezardaki ölünün dirilmesini beklemekten farksız. Vatandaş ne yapsın ki? Her gün televizyonda, gazetelerde, dergilerde, mitinglerde “30 bin kişinin katili Apo’dan şehitlerin hesabını soracağız!” anonsu.. Hesabı soracaklar kimler? Hep devletini, namusunu ve bayrağını koruma uğruna şehit düşen asker, polis, memur, korucu ve masumların oylarına talip olan siyasetçiler.. Ama her nedense yıllardır sorulması gereken hesap bir türlü sorulamaz, şehit ailelerinin yüreğine su serpilemez.

Ben bu 30 bin rakamına takmış durumdayım. Kimmiş bu 30 bin kişi?

Asker ise? Bu kadar askerimiz Kurtuluş Savaşında şehit olmadı..

Polis ise? Bu kadar polis şehit vermiş olsaydık, polis teşkilatının bitmiş olması gerekirdi.

Yoksa korucu mu? Yok bu da değildir. Zaten topu topu 77 bin Geçici Köy Korucusu var. Bunun 30 bininin şehit olması durumunda hem Geçici Köy Korucusu kalmazdı hem de Doğu ve Güneydoğu’nun her köyünde her biri 10’ar kişilikten toplam 3 bin şehitliğin olması gerekirdi.

Ya da masum vatandaşlarımız mı? Hangi ülkede resmen ilan edilmemiş bir savaşta 30 bin kişinin ölmesi halinde iç savaş çıkmazdı? Bu da değildir!..

O halde bu 30 bin rakamının kimlerden oluştuğunu bilelim ki, 30 bin kişinin katiline hesap sorarken zafiyete düşmeyelim. Elmalarla armutları aynı sepette sayarak hesabı içinden çıkılmaz bir hale getirmeyelim... En önemlisi Türk’e ve Türklüğe düşman şahsiyetlerin eline koz vermeyelim.

Nobelli ABD yazarı Orhan Pamuk’un 2005 yılında, Das Magazin adlı bir İsviçre dergisine verdiği röportajda: “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi.” dedi. Bunları söylerken bilgisizlikten mi veya cahillikten mi bu açıklamayı yaptı; yoksa bizi biz yapan değerlere saldırmak için eline geçen bir fırsatı mı değerlendirdi onu bilemem. Ama kullandığı rakamlar bizim devlet erkanının kullandığı rakamlarla bire bir benzerlik taşıyordu. Gerçi aynı Orhan Pamuk bir ay sonra CNN-Türk televizyonuna verdiği mülakatta "Ben hiç bir zaman 'Biz Türkler şu kadar Kürdü ve Ermeni öldürdük' demedim.” şeklinde bir açıklama yapmış, daha sonra başka bir gazeteye verdiği röportajda “Evet ben sözlerimin arkasındayım. Zira aydın sorumluluğu benim gerçekleri açıklamamı gerektirir.” demiştir. Neyse konumuz Orhan Pamuk değil, 30 bin kişilik terör zayiatı..

Benzer şekilde Apo’nun eski avukatı Hasip Kaplan daha geçenlerde Referans Gazetesinden Nuray Başaran ile yaptığı röportajda: Başaran’ın “..Türkiye ve Türk halkı için Öcalan hâlâ 30 bin kişinin katili?”diye saptama yapması üzerine “-Çok ilginç bir şey söyleyeyim, ben bir ceza hukukçusuyum. Bana sorarsanız bir kişiyi bütün olayların sorumlusu olarak görmek ve ‘30 bin kişinin katili’ sözüyle sık sık dile getirmek doğru değil. Bu kamuoyunda böyle söyleniyor ama ceza hukuku açısından suçun faili denen bir olay vardır.”diyerek konuyu yine başka yöne çekmeye çalışmıştır.

Gerçi terör örgütü yanlılarından Apo’nun bir katil olduğu ikrarını alabilmek deveye hendek atlatmaktan güçtür. Ne yapalım, adamların ideolojik saplantıları böyle.. Ya, bizimkilere ne diyelim?.



Bizim terör olaylarına daha demokrat bakış açısıyla bakanlara göre ise, bu 30 bin kişi bu toprakların verdiği toplam ölü demektedir.

Bu 30 bin kişi ile ilgili ilk ciddi açıklamayı 2005 yılında o anki OHAL Bölge Valisi rahmetli Aydın Aslan yapmıştır. Gazeteci Nazım ALPMAN ile görüşürken: gazetecinin “-Efendim, 30 bin kişi katili..” diye başlayan cümlesini yarıda keserek, “-Özür dilerim Nazım Bey bir dakika. Böyle bir bakış açısı güvenlik kuvvetlerimizin teröre karşı elde ettiği büyük başarıya gölge düşürüyor. Eğer Apo 30 bin kişiyi öldürebilecek güce ulaşsaydı, biz şimdi bu makamlarda oturuyor olamazdık. Bu 30 binin 22 bini PKK’lı teröristlerdir. Askeriyle polisiyle korucusuyla devletin elde ettiği başarıdır.”der. Ayrıca vali gerçek rakamları vererek şehitlerle teröristlerin karıştırılmamasını ister.

Bir savaşta verilen zayiatın boyutu o savaşın ne kadar büyük veya küçük olduğunu açıklamaya yetmez. Ancak savaştaki şiddetin boyutunu anlamamıza yardım eder. Çünkü zayiat durumu bu rakamlardan çok daha az olup ta tarihte iz bırakmış nice savaşlar vardır.

1984’te başlayıp günümüzde de devam eden, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini adeta cehenneme çeviren düşük yoğunluklu savaşa dair resmi makamlarca kamuoyunun önünde ortaya konulmuş net rakamlar yok. Bu konu hakkında yorum yapmak isteyen her aydın, ancak kulaktan dolma rakamlarla bu savaş hakkında yorum yapıyor. Gerçi, ortalama rakamlarda bizim gerçekleri karıştırmamıza neden olamaz. Bu nedenle ortaya gerçeğe en yakın rakamları koymamız gerekiyor ki halkımızın sağduyusuna zarar vermeyelim.

Şimdi ben size Türkiye’nin son yüzyılına damgasını vuran önemli savaşların genel kabul gören zayiatlarını açıklayayım. Söz konusu rakamlar çeşitli yazarların veya tarihçiler tarafından genel kabul gören rakamlardır. Türk Savaş tarihinde önemli yeri olan Kore ve Kıbrıs Savaşlarının zayiatı bile net rakamlarla ortaya konulmamıştır. Savaş sırasında yaralanarak hastaneye kaldırılan ve hastanede şehit düşenler toplam şehit sayılarına dahil edilmemiştir. Bu konuda ya Genelkurmay Başkanlığına bağlı Askeri Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı, ya da üniversitelerimiz ciddi bir araştırma yapması gerekmektedir. Zira Kıbrıs Savaşının bile kesin zayiat rakamları kimilerine göre 486 ile 799 arasında değişmektedir. Ben size birkaç tarihçinin üzerinde hemfikir oldukları şehit sayılarımızı aktaracağım. Vereceğim rakamlar Türkiye’nin PKK ile mücadelesinin boyutunu anlamamıza yardım edecektir.

Balkan Savaşı:4307 şehit,

İstiklal Savaşı:10,885 şehit,

Kore Savaşı:731 şehit

Kıbrıs Savaşı: 654 şehit

1984-2007 yılları arasında ise ortalama 6000 asker, polis ve geçici köy korucusu şehit olmuş, 5000 vatandaşımızda teröristler tarafından katledilmiştir.

Toplam zayiatımız 11000 kişidir.

Karşılık olarak öldürülen terörist sayısı ise 22 bin civarındadır.

O halde bu ikisini üst üste topladığımızda ortaya 33 bin çıkar.

Demek ki, biz ya bu savaştaki kayıplarımızı kesin olarak bilmiyoruz, ya da ölen teröristleri de şehitlerle aynı kefeye koyuyoruz. Bunun başka bir türlü izahı mümkün mü?

Demokrat geçinen bazı aydınlarımız ölen teröristlerin de bu vatanın evladı olduğunu elbette bu topraklarda öldüğü için da terörist kayıplarının da bu rakamın içinde olması gerektiğini söylüyorlar.

İnsanın hayrete düşmemesi mümkün değil. Düşünün, Kurtuluş Savaşımız sırasında ölen Yunanlıları Türk Ordusunun şehitleri arasında sayılması gibi bir şey.. PKK’nın içerisinde terörist faaliyetlere karışanların en az yüzde 30’luk kesimi Türk Vatandaşı değildir. Irak, İran ve Suriye vatandaşıdır.

Daha da ileriye gidersek, Kandil Dağı’ndaki PKK kamplarını gezerek izlenimlerini aktaran muhabir Hala Jaber tarafından 28 Ekim günü İngiliz The Sunday Times gazetesinde yayınlanan haberde; “PKK’nın içinde İngilizler, Ruslar, Almanlar, Yunanlılar, İranlılar ve Araplar da savaşıyor. “ şeklindeki habere ne diyeceksiniz?

O zaman biz bu konuda çok bilgisiziz..Yahut söylemeye dilim varmıyor ama, kasti olarak; eline silah alıp, devletinin askerine, polisine, korucusuna ateş eden; masum vatandaşlarını hiçbir gerekçe olmadan diri diri yakan ve katleden teröristlere kutsal bir paye yüklüyoruz. Sanki teröristlerin masum bir amaç, kutsal bir ideal uğruna gencecik Mehmetçiklerimizi, çoluk çocuk diyebileceğimiz vatandaşlarımızı katlediyorlar.

Silah taşıma tekelini elinde bulunduran devletin karşısına kim çıkarsa çıksın bunun adı düşman veya teröristtir. Bunları imha etmenin adı da cinayet değil, meşru savunmadır.

30 bin kişinin katili tabiri kullanıldığında şehitlerimizin mezarda kemiklerini sızladığını, şehit ailelerinin burnundan soluduğunu, gazilerimizin boğazının taş gibi tıkandığını kimse bilemiyor.

Hele hele, halen terörle mücadele eden kahramanlarımızın nasıl demoralize olduğunu kimse tahmin edemiyor.

Bir tarafta en kutsal makam olan şehitlik makamına yerleşmiş ve rahmet meleklerinin kendisi için şahitlik yaptığı Mehmetçik, diğer tarafta devletine isyan etmiş, bayrağa ve namusa uzatılmaya çalışırken eli koparılmış bir hain…

Lütfen, biraz izan.. Biraz ölçü..

Her şeyi boş verdik, bari şehitlerle teröristleri aynı kefeye koymayın..

Bu millet daha fazla incitilmeyi hak etmiyor!...

Hiç yorum yok: