22.09.2008

Acı Çekmek Müslümanların Kaderi mi? | Sedat ONAR




Acı Çekmek Müslümanların Kaderi mi?

Siz hiç İngiltere’den Afganistan’a iltica edildiğini, bir Fransız’ın bin bir çileye katlanıp insan tacirlerinin elinde Akdeniz’de aşırı yüklemeden dolayı batan bir botta öldüğünü, bir Alman’ın havasız bir kamyon kasasında günlerce aç susuz yolculuk ettiğini duydunuz mu? Ben duymadım. Duyan varsa söylesin…

Kolay mıdır, bir insanın vatanını, atasının mezarını, çocukluğunun geçtiği evi, çiçeklerini kokladığı dağlarını, çimenlerinde uzandığı bayırlarını terk etmesi?

Aynı dili konuştuğu insanları, kendisinin olmasa bile atalarından birinin uğruna öldüğü toprakları, ibadetini huzur içinde yaptığı mekanları bırakması için ne tür gerekçeler lazımdır?

Gidersen, bir daha seninle aynı dilin konuşulduğu bir sokakta yaşayamayacaksın, çocukluk hayallerine mekan olmuş yerler artık hayallerinde kalacak, bir mahalli yemeğini ağız tadıyla yiyemeyeceksin… Zordur… Zorun da ötesindedir.

Vardığın yer başkalarına aittir. Eve gizlice girmiş bir hırsızın tedirginliğini yaşayacaksın. Ev sahibinin gelmesi ile evi terk etme zorunluluğu hissedeceksin. Kalabalık arasında yalnızlaşacaksın. Sahiplenecek kimsen olmayacak. Sokakta düşüp kalksan, götürüldüğün hastanede senin dilini bilmeyen doktorlara meramını anlatmaya çalışacaksın. Dininle diyanetinle ortada kalacaksın. Ölsen bile ellerinde hijyenik eldivenler giymiş devlet görevlilerinin tiksinerek baktığı bir ceset olacaksın. Senin cennetin ve cehennemin bile ayrı olacak…

Ama ölümden, açlıktan, susuzluktan, umutsuzluktan, korkudan kurtulmak için çaren yoktur. Terk edeceksin ülkeni. Yaşamak için mecbursundur. Çocukların için gelecek kaygılarını dindirmen gereklidir.

………

Bütün bunlar nereden mi aklıma geldi. Bir gazete haberinden…

Dünyadaki 30 milyon mültecinin %80’i Müslümanmış!..

Yahu, dünya yüzünde devam eden savaşlarında %80’i Müslüman ülkelerdekiler değil miydi?

Müslümanlar, ülkelerinde devam eden savaşlarda ölmeleri yetmiyormuş gibi, mülteciliğin dayattığı acımasız koşullarda ölüyorlar. Mülteci durumundaki her 100 kişiden 20’si kaybolup, nereye gittiği belirlenemezken; 12’si de iltica esnasında ölüp gidiyormuş...

Düşünün, 30 milyon mültecinin 24 milyonu Müslüman… Bunlarında yaklaşık 5 milyonu kaybolurken, 3 milyona yakını da yollarda ölüyor.

Dizimizin dibinde olan biten dramlara göz attık mı? Kim bilir, bizim Ege’nin mehtabını seyrettiğimiz huzurlu akşamlarda, pek çok mülteci Ege Denizinin karanlık yerlerinde çoluk-çocuğuyla ölüm-kalım mücadelesi veriyor.

Bütün bunlar bir yana, niye Müslüman mülteci oranı bu kadar yüksek? Yoksulluksa Filipinler de yoksul, Liberya da yoksul, Peru da yoksul… Onlardan niye bu kadar iltica eden yok?

Müslüman mültecilerin ekserisi Afganistan, İran, Bangladeş, Pakistan, Irak, Somali, Sudan, Moritanya kökenli. Hepsinde de şeriat idaresi mevcut. Düşünün Moritanya’nın dibinde aynı milli gelire ve aynı yoksulluk şartlarına sahip Gine veya Mali’den doğru dürüst mülteci yok, ama Moritanya neredeyse boşalmak üzere…

İşin ilginç yanı Müslümanların iltica ettiği ülkeler de Suudi Arabistan, Kuveyt gibi Müslüman ülkeler değil.

O zaman arıza yönetimlerde mi? Bu yönetimlerce kaynaklar insanlara eşit paylaştırılsa, kişisel özgürlükler garanti altında olsa, insanlar korkuyla yönetilmese bu ülkelerden kaçış olur mu?

Aynı şeyi Müslüman ülkelerin çoğunda devam eden savaşlar için de söyleyebiliriz. Her yer kan gölü, insanlar birbirini boğazlıyor, vahşet diz boyu, göz yaşları dinmiyor… Bunları batılı Hıristiyan ülkelerin komplolarına bağlayan tonla aklı evveller de var.

Ne komplosu arkadaş? Sana, ülkenin kaynaklarını aynı bizim özelleştirmede yapıldığı gibi yabancılara peşkeş çek diye yalvaran mı var? Git de, çoluk çocuk demeden kalabalığın ortasında intihar bombacısı ol diyen mi var? Vatandaşına ne kadar eza-cefa yaparsan o kadar çok sevilirsin diyen mi var?

Acı niye Müslümanların kaderi olsun?

Ama, İslam dinini, iktidarı elinde tutmak; İslam’ı Allah’ın dini olmaktan çıkarıp insanları sömürmek için araç olarak kullanırsan; senin Müslüman ülkenden, senin Müslüman vatandaşların kaçar… Hıristiyanlığa senin iktidarından daha büyük katkıyı misyonerler bile yapamaz.

Vatandaşlarına baraj, köprü, yol yapacağına; sağlık ve eğitim hizmetinin eksiksiz vereceğine; işi gücü bırakıp yok kadınların başının kapatılması, yok televizyonlardan kadın spikerlerin kaldırılması, yok içki satışının sona erdirilmesi noktasına getirirsen, insanlara mültecilikten başka bir çıkış yolu bırakmazsın.

İktidarların öncelikli görevi vatandaşının vicdanına karışmak değil, vatandaşının karnını doyuracak icraatlar yapmaktır.

Türkiye, şimdilik altın yüzük yerine gümüş yüzük takılması, et ürünlerine helal kesimdir gibi uyarılar yazılması, belediyelere ait tesislerde içki satışının yasaklanması safhasında…

Vatandaşımızın mülteci olmasını hayal bile edemiyorum. Bir dönemler siyasi nitelikli mülteciler dışında mülteci istatistiklerine giren Türkler pek olmadı. Zaten şeriatçı mültecilerimiz İran veya Suudi Arabistan yerine ABD’yi, sol mültecilerimiz Rusya veya Çin yerine Almanya ve İsveç’i mesken tuttu.

Ama insanlarımız arasındaki mevcut bakış açısındaki fanatikleşme insanlarımızın mülteciliği ciddi ciddi düşünmeye başladığını gösteriyor.

Zenginlerimizin ve sanat camiasının mültecilik diye bir takıntısı yok. Hanımı gebe olan doğum yaklaştığında İngiltere’ye veya ABD’ye götürüp, orada doğum yaptırıyor, dolayısıyla çocuğu Ora’ların vatandaşı oluveriyor.

Ama bizim ne ABD ne İran vatandaşlığına geçme gibi bir düşüncemiz olmadığı için Kuvay-ı Zilliyecilerle mücadeleye devam diyoruz.

Sedat ONAR

Hiç yorum yok: