22.09.2008

Biz Kimseyi Yalamaz, Direkt Isırırız | Sedat Onar




Biz Kimseyi Yalamaz, Direkt Isırırız


Serdar Arseven’i zaman zaman Vakit gazetesinde okurdum, ama dikkat etmezdim. En son “Ben ısırırım ama, ‘köpekler’in yalamasına bile müsaade etmem!..” başlıklı ortalığı karıştıran yazısını okurken gözüme takıldı.

Arkadaşın gazetedeki köşesinde kullandığı fotoğrafa dikkat ettim. Allah’ım bu duruşu nereden hatırlıyorum, diye derin derin düşündüm. Aman ha, derin derin düşününce “derin devletçi” olunmuyor, Ergenekon Savcılarının dikkatine..

Sonunda buldum. Bu poz 80’li yıllarda ortalığı kasıp kavuran piyanist-şantör duruşunun aynısı. Piyanist-şantörlerde kaset kapakları için fotoğraf çektirirken zenginlikleri, asaletleri ve piyanoya dokunan narin parmakları ön plana çıkarmak için, bulup buluştururlar her parmağına birer şövalye yüzük takıp fotoğraf çektirirlerdi. Aynısı.

Serdar Arseven’in pozu da fotokopi bir poz olmuş. Narin parmaklarını fotoğrafta vurgulamak istemiş. Tabii, arkadaşın parmakları piyano tuşlarını değil, bilgisayar klavyesine dokunduğu için piyanist-şantörlerden biraz farklı yaprak sarması gibi çıkmış. Olsun zararı yok, bunu da beğendik.

Yalnız arkadaşın parmaklarının dokunduğu bilgisayar klavyesinde aşk şarkılarının güfteleri yazılmıyor. O’nun ki biraz daha farklı. Bu arkadaş yazdığı yazılarla kodu mu oturtan, zücaciye dükkanına giren fil cinsinden. İçinden geçeni bir vicdan imbiğinden, adalet tartısından geçirmeden direk yazıyor.

Lakin her zamanki gibi yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim. Serdar Arseven’in görüşlerinin zerresine katılmayabiliriz, ama duruşuna (tabi, piyanist duruşuna değil), tavrına ve sözünün arkasında olup cesaretle savunmasına da saygı duyarız.

Bu arkadaş, bir 11 Eylül’de bir yazı yazdı, gündeme Scud füzesi tesiri yaptı. Yazdıkları ile gündemin baş köşesine oturdu. Millet, CERN deneyini bile kenara bıraktı, bu makalenin meali hakkında ahkam kesmeye başladı. Yine başka bir grup, adam hakkında esip, gürlerken; bir başka grup da haklılığını savunmaya başladı. Her şey otomatik. Bozuk para atılıp da çalıştırılan kahve makinelerine benziyor. Birisi ortalık bozulsun diye bir bozukluk atıyor, geri kalan otomatik olarak ortaya çıkıyor. Rakip takımlar koro halinde karşılıklı atışıyor. Sonunda da yatışıyor.

Demiş ki, Deniz Feneri yolsuzluğu ile ilgili olarak “Ben; bir “Müslüman”ı, hele bir “fâsık” saldırıyorken, asla yıpratmam!.. Üstadın anlayışındayım; Belki kendim “ısırırım” Müslüman kardeşimi; Lâkin “Köpeklerin” yalamasına dâhi müsaade etmem!.. “

Helal olsun. Çizgisinden milim sapma yok. Adam, inandığı fikri savunanlar haklı da olsa, haksız da olsa savunuyor. Dini ve vicdani ölçü yok. İdeolojik ölçüyü esas almış.

Oysa daha düne kadar, Atatürk’ü, Cumhuriyeti, Ordu’yu savunurken, Ergenekon iddianamesinin açıklanması ile birlikte iddianamede yazılanları daha okumadan peşinen kabul edip, bir anda sus pus olan sahte Cumhuriyetçilerin yanında Serdar Arseven’in duruşu sağlam ve ayakları yere basan bir duruş.

Yalnız Serdar Arseven’in makalesini hem dini ve vicdani bir ölçü almadan, hem de Deniz Feneri iddianamesini okumadan yazdığını tahmin ediyoruz. Bir kere bu memlekette hırsızlık olmasın; hırsızlığı yapan ister sağcı, ister solcu olsun hepsine karşı mücadele edelim diyenleri bile fâsık ilan etmiş. Yani Allah'ın emirlerine karşı gelen, günahkâr.

Bizler bu arkadaşa göre otomatik olarak günahkârız. Ben bu arkadaş kadar İslam hakkında derin bilgi sahibi değilim ama, O’na sadece şu soruyu sormak istiyorum. Kulların günâhlarını sen mi belirliyorsun, yoksa Allah mı belirliyor? Şayet sen belirliyorsan bunun dindeki adı şirk değil midir? Cenab-ı Allah’ın belirlediğini söyleyeceksen o zaman böyle bir suçlama yapıp, günâha girmiyor musun?

Kaale alınmaması gereken bu arkadaşı ciddiye alıp, cevap vermeye çalışıyoruz ya, ona yanıyorum. Ama ağzından salya aktığı halde, yolsuzluk yapanlara iki çift laf söyleyenlere köpek diye benzetme yapan bu arkadaşa hiçbir köşe yazarından da ciddi bir cevap gelmedi. Cevap verirsek günâha gireriz diye mi korktular, anlamadım…

Hakkın ve adaletin dini olan İslam’ı savunmayı kimseye bırakmayan, ancak İslam’ı savunur görüntüsü vererek hırsızlığı, yolsuzluğu, vurgunu savunan böyle adamlar acaba İslam’a mı hizmet ediyor, yoksa yarım inançlı olanları İslam’dan mı soğutuyor?.

İşin ilginç tarafı, her konuda ahkam kesen; kanal kanal televizyonları dolaşıp, cilde sürülen kremin orucu bozup bozmadığını anlatan İlahiyat Profesörlerinin bir kere de, İslam’da en büyük günahlar İslam adına hırsızlık, yolsuzluk yapmak dediğine şahit olmadım. Oruçluyken bikinili kızlara bakanları günâha giriyorsunuz, orucu sakatlıyorsunuz diye uyarırlarken; devletin, yardımseverlerin mallarını iç edenlere, kamunun ortak malını peşkeş çekenlere en büyük günah budur, yapmayın, etmeyin, ********liğin sonu yoktur diyebilecek yürekliliği göstermeleri herhalde İslam’a yapılacak en büyük hizmettir.

Yoksa, dinimiz adına hırsızı-arsızı savunarak, bu tür olayları sıradanlaştıranlar yüzünden millet doğruyu eğriyi ayıramaz hale gelmek üzere…

Ancak bizim de kendimize göre bir duruşumuz var. Bu duruş; ister Atatürkçü, ister dinci, ister hinci her kim hırsızlık yaptıysa, arsızlık yaptıysa, yolsuzluk yaptıysa kafa tutan bir duruştur.

Valla, biz bu kafayla zaten kimseyi yalamayız, direkt ısırırız. Ama sayın Arseven istediği şeyi yalar, biz O’na karışmayız…


Sedat Onar

Hiç yorum yok: