22.09.2008

‘Adale’ Mülkün Temelidir | Sedat ONAR



‘Adale’ Mülkün Temelidir



Hz. Ömer’in söylediği rivayet edilir.

“El adlü esasül-mülk”, yani ‘Adalet mülkün temelidir.’

Gerçekten de mülkün varsa, adalet vardır. Mülkün yoksa, zaten adaleti aramazsın. Mülkü olan gücüyle adaleti sağlar. Ama doğru, ama yanlış.

Eskiden insanlar adaleti adale gücü ile sağlar, haksızlığa uğramışsa kendi giderir, haksızken bile haklı hale gelirmiş. Zamanla bunun toplumda kargaşa yarattığı düşünülerek, adaleti koruma ve yayma işi devletler tarafından yerine getirilmeye başlanmış.

Yani “Adale” mülkün temeli olmaktan çıkıp “adalet” mülkün temeli olmuş.

Tabii, bu söylediğimiz batı demokrasilerinde geçerli olan bir husus.

Bizim gibi ülkelerde adaletin dağıtımında adale gücü yerini zamanla toprak ve sermaye gücüne bırakmış.

Doğu’nun bir çok yerinde ilkel aşiret yapılanması içinde adalet her zaman ağa’dan yana olmuştur.

Batı’da ise bunun yerini sermaye sahipleri, siyasetçiler ve nüfuslu bürokratlar almıştır.

Bu gruplar; devletin her kademesinde işlerini rahatlıkla yaptırmış, servetleri ile ters orantılı vergi ödemiş, ülkenin nimetlerinden daha fazla faydalanmış, adaletin haklıdan değil güçlüden yana olmasını sağlamışlardır. Bunu yaparken de hiçbir zarar görmemişlerdir.

Eğer bu ülkede fakirsen, arkanda yaslanacağın kimin kimsen yoksa adalet pastasından bir dilim pasta yiyemezsin. Herkes kanunlar önünde eşittir ilkesi başkalarına işlemezken, sana işler.

Hani, Ziya Paşa’nın dediği gibi:

“Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz,

Mürtekibîn cây-ı kürektir.” (Milyonla çalan baş tacıdır. Birkaç kuruş götüreni ise kürek mahkûmu yaparlar.)

Maalesef böyle. Herhalde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tek istisnası Cem Uzan’dır. Cem Uzan’a da siyasi yönden rakip olduğu için kafayı takıp, bir ay içinde diz üstü çöktürmüşlerdir. Bunun dışında bu çevrelerden birinin bir diğerinin tavuğuna kışt dediğini duymadım.

Şimdi, siyasi arena da tencere dibin kara, seninki benden kara çekişmesi başladı ya, bakalım ortaya daha neler neler dökülecek? Devleti yönetenlerin yıllardır bilip de halktan sakladıkları rakip takıma ait yolsuzluklar, nasıl da bir bir ortaya dökülmeye başladı. Kontra-ataklar gecikmedi. Bu sefer rakip takım oyuncuları var güçleriyle, devleti yönetenlerin üzerine gitmeye başladı. Maç kıran kırana geçiyor. Ancak böyle giderlerse, her iki taraftan da 90 dakikayı tamamlayacak insan çıkmaz.

Allah’tan şu Almanlar var da, fitili ateşlediler.

Bu olaylar ne oldu da bu kadar büyüdü?

Daha önceden de pastörize yumurta olayından, Ali Dibo olayına, Bosna paralarından, Galataport olayına kadar yüzlerce olay gündeme gelmiş, ne vatandaşımız, ne basın, ne hükümet, ne de diğer kuruluşlar olayların üzerine bu kadar gitmemişti.

Nihayetinde çıkar çevreleriyle hükümetler arasında zımnî bir ittifak kurularak meseleler atlatılmıştı.

Demek ki, her iki taraf artık çıkar çatışmasının son noktasına varmışlar. Birbirlerine bel altı dahil her şekilde vuruyorlar.

Duruşumuzu hakkaniyetli yapacağız. Deniz Feneri eV. Yolsuzluğuna nasıl ses çıkarıyorsak, Aydın Doğan’ın kağıt yolsuzluğuna da, Bayram Meral’in oğlunun danışman kadrosundan usulsüzce maaş alışına da ses çıkaracağız. Kızılay’ı soyan çetelere nasıl sövüp sayıyorsak, elbette Deniz Fenerini soyanlara da söveceğiz. Devletin parası ile trilyonluk makam arabası alan emekli general de canımızı sıkacak, görevdeki meclis başkanı da…

Benim hırsızım senin hırsızını döver anlayışı yeni nesil de, ulusalcı, milliyetçi, devrimci çevrelerde artık yok.

Bırakalım meydanı birbirlerini yesinler, desek de, bunların birbirini yiyeceği yok. Olan insanlarımızdaki adalet anlayışına, çocuklarının geleceği için uğraş veren kesime olacak…

Ne diyelim, adalet mülkün temeli olmaktan çıkıp, tekrar adale mülkün temelidir anlayışına mı dönüyoruz? Ben iyimser bakıp, kendimi avutmak istiyorum, ama başaramıyorum…

Durduk yere, kendi kendime “Büyük aşklar nefretle başlar” diyorum. Doğan grubuyla hükümet arasında böyle bir aşk mı başladı bilmiyorum.

Ha, bu tartışmalar arasında Ceyhan’a yapılacak petrol rafinerisi için Başbakanımız Çalık grubuna, Putin’e, Berlusconi’ye söz vermiş diye bir laf ortaya atılmıştı. Gerisi gelmedi, kapandı. Herhalde Deniz Feneri ve Hilton arazisinden daha önemsiz görüldüğü içindir…

Sedat Onar

Hiç yorum yok: